|
Şiirin
soyutluğu somutluğu sorunu çok tartışıldı. Gene de belli bir sonuca
varılamadı. Kapalı şiir için soyut, "anlamsız şiir" için soyut,
toplumcu olmayan şiir için soyut, hatta yeni şiirlerin tümü için
soyut denildi. Gerçi soyut şiirle, somut şiir arasındaki ayrım kesin
olarak belirlenmiş değil. Değil ama, işe bu yönden bakanlar da yok
denecek kadar az. Soyut kavramı, giderek, sanatta, felsefede
kullanılan anlamından da soyutlanarak, konuşma dilimize yerleşen bir
basitlik simgesi oluverdi. Yergiler, suçlamalar bile hep aynı
kavrama başvurularak yapılıyor.
Bir şiirin "nedir"liği,
"nasıl"lığı kadar, o şiire bakan kişinin şiir ekini, algısı,
deneyleri, yorum gücü de önemlidir. Yani şiirin soyut ya da somut
bir izlenim bırakması, yazarı kadar okuyucuyu da ilgilendirir. Ama
ben bu konuyu ters yönden, yalnızca ozanın tutumu bakımından incelem
istiyorum. Yapacağım iş -ama doğru, ama yanlış - soyut-somut
ikilemesini kaldırmayı denemek...
İlkin şöyle
bir soru soralım kendimize : Şiiri şiirden soyutlamak mümkün müdür?
Yani ilk günden bugüne dek yazılmış şiirlerle ortak bir düzen
kurulmuştur da, bu düzenin dışında kalabilen şiirler olmuş mudur?
Olmuşsa, bunlar canlılıklarını, etkinliklerini, işlevlerini
sürdürebilmişler midir? Hiç sanmıyorum. Yıkıcı bir şiir akımı bile
yıktığı değerlerle beslenmek, geride bıraktığı dil, biçim, yapı
özelliklerini kaynak yaparak güçlenmek zorundadır. Bırakalım dünya
şiirini, kendi ozanlarımızı, örneğin bir A.Haşim'i, Y.Kemal'i
yadsıyarak, onlarla ilgimizi büsbütün keserek ozanlık katına
erişebilir miyiz? Şiir tarihi içinde yer alan, çağdan çağa
uygulanabilen, kendi öz gerçeğini yitirmeden değişebilen bütün
şiirler, canlı, yaşaması olan örgensel (organik) bir bütünlük
kurarlar. Şiirin somutluğu da önce bu örgensel bütünlüğe
bağlılığıyla oranlıdır. İşte şiirin şiirden soyutlanması, ozanın bu
bütünlüğe boşvermesi; şaşırtıcılıkla, dayalı bir gösteriyle
yetinmesi demektir.
Ayrıca
şiirler şiirlere eklenerek, dil, yapı v.b. bakımından nasıl bir
düzen yaratılıyorsa; çeşitli şiirlerdeki çeşitli öğeler de,
duygular, düşünüler de birbirleriyle kaynaşıp çözülerek bu düzenle
çakışırlar. Örneğin daha önceki dönemlerde yazılmış bir şiirin
anlamını, bugün için küçümseyebiliriz ama, o anlamdan koptuğumuzu,
hiç mi hiç etkilenmediğimizi söyleyemeyiz kolayca. Çünkü ozanlar
salt yeni duygular, yeni heyecanlar peşinde değillerdir. Onların
gerçek çabaları, kamusal duyguya, kamusal isterlere bir yön vermek,
buna bir çeşitlilik, yeni bir biçim, en önemlisi de yeni bir kişilik
kazandırmaktır. Diyeceğim, örgensel bütünlük adına yapılan ya da
yapılacak her türlü işlem, kendiliğinden bir somutlama eylemine
geçiştir.
Şiir, insani
değerlerden, ölümsüz özlerden, yaşam koşullarından, çağını
yansıtmaktan kopmazlığıyla da somut bir olgudur. Ama kimi dönemlerde
şiirin bu niteliği farkedilmeyebilir. Dil zorluğu, soyut araçlar,
yeni şiir öğeleri bir engel olarak dikilebilir karşımıza. Soyut
araçlar dedik; evet, bu bizim çelişmeye düştüğümüz sanısını
uyandırmamalı. Bilimler bile, insanın salt bir yanıyla ilgilenmekte
, insanı insandan soyutlayarak, gerçekte ona somut bir nitelik
kazandırmıyorlar mı? Felsefe için de durum aynı : o da yaşamımıza
yepyeni anlamlar katmakla kalmıyor, ortaya attığı düşünce
biçimlerinin dizgelerinin birbirlerini etkileyip değerlendirmesiyle
somut bir görünüme kavuşuyor. Soyut araçlardan yararlanması
bakımından şiir de, bu mantık kurgusunun dışında kalamaz. İşte
şiirin şiiri, düşüncenin düşünceyi somutlaması da budur, bence.
"Örgensel
bütünlük" diye betimlediğimiz bu şiir ortamı, dural bir durum da
değildir. Çünkü sürekli olarak şiirler arası bir savaştan söz
açılabilir; tıpkı canlı varlıklarda olduğu gibi, şiirler de zamanla
ya birbirlerini yok ederler, ya düzeltip değerlendirirler. Başka
şiirlerin hışmına uğramış bir şiir ya tükenip yerini boşaltır, ya da
yıllar sonra ötekilere baskın çıkabilir. Bu aynı zamanda bir
somutlaşma savaşıdır - kimi dönemlerde soyut diye nitelendirdiğimiz
şiirlerin, sonradan somut bir nitelik kazanması gibi -. Bu işlem, bu
arınma bir ozanın kendi şiirleri arasında da olabilir.
Öyleyse soyut
dediğimiz şiirler ne kapalı, ne anlamsız, ne de toplumcu olan
şiirlerdir. Soyut şiir olsa olsa daha yazılmamış bir şiirdir; bir de
dediğimiz gibi yazılmış görünüp de, belli bir şiir düzeninde yer
almamış, geleneğinden kopuk, geleceğe yönelmemiş, salt ozanını
ilgilendiren her türlü şiir soyuttur.
Edip Cansever
|
|